25 Mayıs 2014 Pazar

Kitap Önerisi: Yalnız Seni Arıyorum

Okuduğum kitaplar hakkında yazmıyordum ne zamandır, o kadar çok kitap blogu var ki içimden gelmiyordu açıkçası. Okuduğum son kitap bu kararımı bozdurdu, hakkında bir şeyler yazmadan edemedim.

Kitap Yapı Kredi Yayınları'ndan. Yalnız Seni Arıyorum: Nahit Hanım'a Mektuplar
Yazarı da en sevdiğim şairlerden Orhan Veli.


Orhan Veli'nin son ve okuduklarıma göre en uzun süren,  

"Bir de sevgilim vardır, pek muteber;
İsmini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bulsun" 

dediği aşkı Nahit Hanım'a yazdığı mektuplardan oluşuyor kitap. 

Nahit Hanım'a dönemin birçok yazarı ve şairinin hayran olduğunu, ona yazılar ve şiirler yazdıklarını öğreniyoruz kitabın başında. Cemal Süreya'nın "Cumhuriyet gibi kadın" yorumu dikkat çekici.

Mektuplara eklenmiş şiirleri de var Orhan Veli'nin. İlk önce Nahit Hanım'ın görmesini ve fikirlerini paylaşmasını istiyor sürekli. Orhan Veli'nin en sevdiğim şiirlerinin Nahit Hanım'a yazıldığını görmek de beni şaşırtmadı değil. 

Nahit Hanım'ın tek bir mektubu var kitabın sonunda. Onu da Orhan Veli görememiş zaten. Orhan Veli'ye yazılan cevapları görememek beni daha da Orhan Veli'nin tarafına sürükledi.

Mektubu yollayacak parasının bile olmaması, bir pardösü bulamadığı için Ankara'ya gidemeyişi ve her şeye rağmen tek isteğinin Nahit Hanım'ı görmek oluşu insanı derinden etkiliyor.

Nahit Hanım'a kızgınlıkla okudum kitabı bir süre sonra. O tatlı dile, o aşk dolu sözlere rağmen cevapların gecikmesi ya da Orhan Veli'yi daha da çıkmaza sürükleyişi Nahit Hanım'ı acımasız biri olarak değerlendirmeme neden oldu. Tabii gelen cevapları, onun koşullarını bilmediğimden fazla sert yorumlar bunlar. Orhan Veli'yi çok sevişimin de etkisi de büyük. 

"Canım Nahitçiğim,
Mektubuna pek fazla sevinemedim. Neden bu kadar kötü şeyler düşünüyorsun. Oysa ki sen benim her an hatırımdasın. Senden başkasını ne sevebilirim ne de sevebileceğimi aklımdan geçiririm. Bana biraz olsun inanmanı istiyorum."  

Buna benzer satırlara o kadar sık rastlıyorsunuz ki, Orhan Veli'ye çaresizliğini ve sevgisinin altında ezilişini hissedebiliyorsunuz.

Yokluk içinde geçen kısacık hayatına kocaman bir aşk ve harika şiirler sığdıran "bir garip Orhan Veli"nin satırları tekrar tekrar okunmaya fazlasıyla değer.

t

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Mezarsız Ölüler






Dün akşam ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi, Kemal Kurdaş Salonu'nda oynanan Mezarsız Ölüler'i izledik. Mezarsız Ölüler Jean Paul Sarte'ın yazdığı bir oyun. İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman subaylarının bir grup direnişçiye yaptığı işkenceleri ve direnişçilerin yaşamı ve ölümü sorguladıkları,  varoluşçuluğun izlerinin olduğu bir metin.

Oyun kısaltılmış ve günümüze uyarlanmış. Zaman ögesi silinmiş sanki. İkinci Dünya Savaşı'ndan değil de sanki dünden ya da bugünden şeyler aktarılıyor gibiydi. Metnin tüm zamanları kapsadığını, hâlâ nasıl varoluş sorunları yaşadığımızı bizlere tekrar hissettirmesi açısından oldukça başarılıydı.

Koltuklarınıza yerleşmeye başladığınız anlardan oyunun sonuna kadar, damlayan bir su sesi duyuluyor. Perde açılınca da sahnede bir morg karşılıyor bizi. Karanlık ve su sesi gerilimi tırmandırıyor. Morg dolapları birer birer açılıyor ve direnişçilerin yaşam ve ölüm arasında kalışları görülüyor.Yaşamanın ve ölmenin mi daha erdemli olacağı, işkenceye dayanmanın mı yoksa her şeyi anlatmanın mı en iyi yol olacağı ikilemi ve çaresizlik izleyenlere de kendi varoluşlarını, kendi ikilemlerini sorgulatıyor.

Oyunun yönetmenliğini Erdal Beşikçioğlu üstlenmiş. Direnişçileri konuşturmaya çalışan grubun başı olarak izledik kendisini sahnede. Behzat Ç.'den tanıdığımız Berkan Şal, Fatih Artman, Ayça Eren ve Elvin Beşikçioğlu'nun yanı sıra, oyuncular arasında  Erdal Beşikçioğlu'nun öğrencilerinden Adem Aydil, Ali Yoğurtçuoğlu, Aytek Şahan ve Ateş Bars vardı.



Metnin zorluğu düşünüldüğünde oyunculuklara hayran olmamak elde değil. Benim en başarılı bulduğum oyuncular ise daha önce CerModern'de Hayvan Çiftliği'nde izlediğim Adem Aydil ve Ayça Eren. Özellikle Ayça Eren'in o morgun içinde ağlayan, çığlık atan hali seyirciye duyguyu geçirme açısından çok başarılıydı. Behzat Ç. birinci sezon finalini de hatırlatmadı değil tabi o halleri. Fatih Artman'ın öne çıktığı işkence sahnes de oldukça etkileyiciydi.



Oyun, oyuncular ve oyunculukla ilgili her şey başarılıydı fakat ses sistemi ve salon için aynı başarı söz konusu değildi. Salonun çok büyük olması, özellikle Elvin Beşikçioğlu'nun duyulmasını zorlaştırdı. Gök gürültüsü sesinin birden kesilmesi gibi teknik sıkıntı söz konusuydu. Bir olumsuz eleştiri de Erdal Beşikçioğlu'nun kostümüne... Oyunun doğasına uymayan bir kıyafetti bana göre. 

Oyundan bir alıntıyla bitireyim: 
"Bana kalırsa biz çoktan öldük, artık işe yarar olmaktan çıktığımız o belirli anda. Şimdi elimizde kalan, aslında başlamadan bitmiş bir yaşamın son kırıntısı, tüketilecek birkaç saat...Biz artık hesapta yokuz, önemsiz ölüleriz."

Yazan: Jean Paul Sarte
Çeviri: Özcan Özer
Yönetmen: Erdal Beşikçioğlu
Yardımcı Yönetmen: Elvin Beşikçioğlu
Oyuncular: Erdal Beşikçioğlu, Elvin Beşikçioğlu, Fatih Artman, Berkan Şal, Ayça Eren, Ali Yoğurtçuoğlu, Adem Aydil, Aytek Şayan, Baran Eraslan, Ateş Bars
Kareografi: Binnaz Dorkip
Dekor: B.N.T
Işık: Mustafa Bal
Ses: Tayfun Gültutan
Dramaturg: Canan Kırımsoy



t