17 Aralık 2012 Pazartesi

Altı: Roma

Barcelona'da erkenden havaalanına gidip azıcık dinlenmeyi ve sabah da vakitlice uçağımıza ulaşmayı hedeflemiştik her şeyden habersiz. Yorgunluktan uyuyamadım bile ve bir şekilde sabahı edip toparlandık. Hangi taraftan ve hangi kapıdan gireceğimizi bulmak için çabalayıp durduk. İngilizce bilmeyen insanlarla işimizi halletmeye çalıştıktan sonra öğrendik ki kapı saat beşte açıklanacakmış. Bekledik, sonra sıraya girdik. Görevli geldi biletlerimizi kontrol etmek için. Biletimizde kaşe olmadığını ve gidip kaşeletmemiz gerektiğini söyledi. Biz o işi yapacak kimse yok mu ki diye en başta sağa sola bakmıştık halbuki. Uçağımızın kalkmasına da yaklaşık on dakika kalmıştı o arada. Sırtımda dokuz kilo çantam ve yaralı ayaklarımla alt kata nasıl koştuğumu bir ben bilirim. Arada yolu bulamadığımız için deli gibi ortalıkta dönmelerimiz gerçekten görülemeye değerdi. Acelemiz olduğunu söyleyip sırada yardımcı olup olamayacağını sorduğum adam da inat edip yerini vermedi bize. Ondan sonraki kadın halimize acıyıp sırasını bize verdi ve hemen kaşe işini halledip geldiğimiz yere koştuk. Kocaman sırt çantam ve ayaklarımdaki su balonları koşmamı engellemek için her şeyi yaptılar. Bir ara "Tamam, benden bu kadar. Uçak kaçarsa kaçsın. Parası neyse verip geri dönerim." ben deyip sadece yürüdüm. X-ray kısmına geldi tabii ondan sonra sıra. Zorla kapattığım çantamın içinden bilgisayarımı çıkarışım, ceplerimi boşaltışım, kemerimi çıkartmam, botlarımı çıkarmam ve sonra x-ray sırasının  ilerlemeyişi. Orada beklediğim yaklaşık beş dakika bana beş saat gibi geldi. Biletleri kaşeletmeye koşarken geçen her dakika da birer saatmiş gibi tabii. Botlarımı zorla giyip çantayı yüklendim ve diğer eşyaları olduğu gibi kucaklayıp soğru sıraya koştum. En acı şey de kapıdan geçince oldu. Neredeyse kalkacak sandığımız uçak biz oraya vardıktan on- on beş dakika sonra kalktı. Zamanınız kalmadı diyen görevliye en güzel küfürlerimi savurdum tabii ki. Uçaktan inene kadar nefes alış verişim düzelmedi ve saatler süren ciğer acısı çektim. Unutamayacağım bir yolculuktu gerçekten de. Onca yorgunluğun üzerine bir de bu macera süper

Roma'daki metro gezdiğimiz diğer yerdeki sistemlere göre çok daha basitti. Aldığımız Roma Pass sayesinde ulaşıma ve girdiğimiz müzelere para vermedik işimiz kolaylaştı.

İlk durağımız Piazza della Repubblica oldu.


Daha sonra da günlerce görmeyi beklediğimiz Colosseum!









Sırada Vatikan vardı. O yorgunluğuma rağmen yılmadın ve uzun bir yürüyüşten sonra vardık. Ne yazık ki kapalı olduğu için içeri giremedik.



Sonra da Trevi Çeşmesi'ne gittik. Tek kelimeyle mükemmel. Dilek tutmayı unutmadım :)






Sonra acıktık ve tadı damağımda kalan pizzamı afiyetle yedim. Bir de yöreye özel minik ekmeğin üzerine minik domateslerle ve zeytinyağı ile hazırlanmış aparatifler vardı. Domates yemeyen biri olarak tadına baktım ama devamı gelmedi.

Hesabı ödedikten sonra bana fazla para üstü verdiğini anladığım görevliye gidip parayı verince çok sevindi ve bize çikolata verdi. Çikolatalar fortune cookie gibi. İçinden de çok sevimli bir not çıktı.


"The longer the string, the higher the kite flies."

Dinlenip yemeğimizi yedikten ve akşamı ettikten sonra Trinita dei Monti'ye gittik. Çok şık sokaklarla ve görkemli merdivenlerle gerçekten çok güzeldi.






Sırada en güzel şeylerden biri olan dondurma yeme kısmı var. Şimdiye kadar yediğim en güzel dondurmaydı diyebilirim.

Naneliden tutun da Viagralıya kadar her çeşidini yapmışlar.


En sevdiklerim: vanilya ve kakao


Bitince çok üzüldüm haliyle.

Roma gezimiz de dondurma sefasıyla bitmiş oldu böylece. Adım atacak halim kalmayana kadar yorulsam da harika bir gündü.

Son olarak tren istasyonuna dönüp trenimizi bulduk. Bulduk diyorum çünkü aynı platforma iki tren vardı derdimizi anlatmakta biraz zorlandık. Treni bulduk hadi bir yere yerleşelim derken ayrı koltuk numaralarına sahip olduğumuzu öğrendik ve tren gereğinden fazla kalabalıktı. Neyse ki bir yer bulup yerleştim. Yorgunluktan sızmak üzereyken bir yandan da ineceğimiz durağı kaçırmama derdi yüzünden tedirgin bir yolculuk geçirdim. Nihayet vardığımızda hemen yurda koştum ve odamı ne kadar özlediğimi fark ettim. Bir yurt odası "evim" ünvanını kazanabilirmiş ve benim özlediğim bir yer haline gelebilirmiş bunu görmüş oldum.

Soğuk havaya ve aksiliklere rağmen asla unutamayacağım harika bir tur oldu. Süper anılar ve fotoğraflar biriktirdim. Gezilerim bu kadarla sınırlı kalmayacak tabii ki :)

t